HerYerden
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Georges BİZET

Aşağa gitmek

Georges BİZET   Empty Georges BİZET

Mesaj  Admin C.tesi Mart 19, 2011 10:20 am

Georges Bizet 25 Ekim 1838 yılında Paris yakınlarında Monmarte’da orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Vaftiz ismi Alexandre-César Leopold’du. Annesi Alimeé amatör bir piyanistti; küçük oğlunun dehasını fark etmetke gecikmedi. Bizet okuma yazmadan önce notaları öğrendiğinde henüz 4 yaşındaydı. Babası Alophe şan öğretmenliğinin yanı sıra, peruka imal ediyordu. Küçük Bizet’in müzikal bilgisi anne ve babasının yoğun çalışmaları sonucunda hızla ilerledi. Ama o müziğin yanı sıra edebiyatla da yakından ilgileniyordu. Öyle ki, sonunda annesi müziğe olan ilgisini kaybetmesinden korktuğu için kitaplarını saklamaya başladı.

Ailesinin müzik konusundaki sabit fikirli çalışması ilk meyvesini 1848 yılında verdi. Bizet 9 Ekim günü Paris Konservatuarı’na kabul edildiğinde henüz 10 yaşını bile kutlamamıştı. Daha ilk aylarda dehasını göstermekte gecikmedi. Piyano dalında göz kamaştıran yeteneğiyle ilk ödüllerini kazandı. Artık bütün kıdemli müzik öğretmenleri ona ders verebilmek için yarışır hale gelmişlerdi. Bu yarış o kadar kıyasıya oluyordu ki, Fransız operasının en ünlü bestecilerinden Charles Gounod sırf ona ders verebilmek için emekli olmaktan vazgeçti. Küçük Bizet’in mükemmel hafizası vardı; gördüğü, duyduğu herşeyi bir sünger gibi emiyor, istediği anda da en küçük şeyleri bile rahatlıkla hatırlayabiliyordu. Konservatuarda okuduğu yıllarda Marmontel’den dersler aldı. 1852 yılında piyano, 1855 yılında da org ve füg dallarından birincilikle mezun olduğunda 17 yaşındaydı. Bizet kendine güvenenleri yanıltmadı ve genç bestecilerin adını duyurmasında önemli olan payı olan Büyük Roma Ödülü’nü kazandı. 1857 yılında, Offenbach’ın “mucize doktor” adlı eserinin operet olarak bestelenmesi için açılan yarışmanın birinciliğini Lecoq’la paylaştı. Onu parlak bir gelecek bekliyordu artık. Ama, daha sonra kendisinin de söyleyeceği gibi, “Bizet bu altın kaplı gelecekte hiçbir zaman mutlu olmadı. Tanrı’nın hediyesi olan dehası belki de onun lanetli hediyesiydi”.

Bizet gerçekten sağlam iradeli bir yapıya sahipti, Roma’ya gitmek için çıktığı yolculukta, kışın en sert günlerinde Fransa-İtalya sınırında bulunan tepeleri yürüyerek aştı, hem de ayağında kar botları olmadan… 1858’in Ocak ayında Roma’ya vardığında, artık 19 yaşında genç bir delikanlıydı ve sonu belli olmayan başdöndürücü bir hayata adımını atıyordu.

Genç Bizet oldukça popüler biri olmuştu. Gerçi öyle yakışıklı sayılmazdı; bebeği andıran parlak cildi, kumral saçları ve ince çerçeveli gözlükleriyle öylesine güçlüydü ki, tanıştığı herkesi kendine hayran bırakıyordu. Bir keresinde maskeli baloya bebek kılığında katılmıştı. Aslında insanların hayran olduğu sadece ince esprileri değil, kusursuz piyano çalışıydı da… Dönemin bütün büyük bestecileri bu yeteneği ayakta alkışlıyordu. Alkışlayanlar arasında büyük besteci ve piyanist Franz Liszt de vardı. Roma’da bulunduğu yıllar içerisinde de bazen olmadık işler yapıyordu, dini eserler için açılan yarışmaya bir komik operayla katıldı. Sonuç olarak yarışmadan derhal çıkarıldı.

Bizet hayatında hep yaşayacağı talihsiz olaylar dizisine, ilk olarak 1859 yılında rastladı. Tatilde olduğu dönemde kronik boğaz enfeksiyonuna yakalandı. Şanssızlık o ki, ona bakan hastabakıcı da hastaydı. Bu enfeksiyon Bizet’in yakasını hiç bırakmayacak ve sonunda ölümüne neden olacaktı.

Hastalıktan biraz olsun kurtulan Bizet, 1860 yılında Paris’e döndüğünde, kendisini piyanissten çok besteci olarak görüyordu. Bu öz güveninin yıkılması çok uzun sürmedi, ertesi yıl ona her zaman destek veren, yazdığı her eseri kıyasıya eleştirip olgunlaştıran annesi öldü. Bu onun hayatında aldığı en büyük darbe oldu. Annesinin ölümünden sonra Bizet teselliyi evin hizmetçisi olan Maria’da buldu. 1862 yılında Maria, Jean adında gayrimeşru bir çocuk dünyaya getirdi. Bazı söylentilere göre, bu yeni “kuzen’in gerçek babası Bizet’’ydi. Roma ödülü’nden gelen para da o sırada suyunu çekmeye başladı. Bunun üzerine özel dersler vermeye, eğlence amaçlı, sanatsal değeri olmayan besteler yapmaya ve bunları yayınevlerine satmaya koyuldu. Para kazanabilmek için günde 16 saat çalışıyordu. Bütün can sıkıcı programların arasında, kendine ayırdığı gerçek beste çalışma zamanı da ondan beklenen düzeye ulaşmasını engelliyordu.

6 yıl boyunca taslak üzerine yazmaya devam etti. Bazen, bütün yazdıklarını bir kenara atıyor, herşeyden vazgeçiyor, daha sonra içindeki ateşi yeniden canlandırarak çalışmaya dönüyordu. Bu bitmeyen gel-gitler, sonunda meyvesini verdi. Ilk operası olan “İnci Avcıları” tamamlandı ve gösterimi oldukça başarılı geçti. Ama Bizet’nin deyimiyle “kan emici” eleştirmenler operayı yerden yere vurunca, gösteriminin başarısına gölge düştü. 1866 yılında Bizet hayatı boyunca görebileceği tek başarıya ulaştı. “Perthli Güzel Kız” adlı operasının ilk seslendiriminden sonra hem halk, hem “kan emici” eleştirmenler oyunu beğendiler.

“Perthli Güzel Kız” adlı operası için, “Lirique-Theatre”la yaptığı anlaşma Bizet için oldukça karlıydı. Anlaşmaya göre, Bizet ilk gösterimden 3000 frank, ayın otuzunda 1500 frank ve eğer 3 yıl içinde 120 gösterime ulaşırsa 16000 frank alacaktı. Bugün ilk gösterimden bu yana neredeyse 130 yıl geçmesine rağmen, opera henüz 120 gösterime ulaşmamıştır.

Bizet para kazandıkça, yeni yarışmalara giriyordu. Ama ne yarışmalar, ne de jüri Bizet’nin eserlerini beğeniyordu. Sonuçta, Bizet’de yarışmalar yüzünden yarışma fobisi başgösterdi. Yayıncısına gönderdiği mektupların birinde şöyle yazıyordu: “Tekrar tekrar reddediliyorum. Bu benim için eserlerime karşı yapılan bire sabotaj… Etrafımda bir uğursuzluk dolaşıyor, ama ne olduğunu anlayamıyorum?”…

Bizet’yi sevmeyen yalnızca yarışmalar değildi. Sağlığı da iyiye doğru gitmiyordu. Kalbinden rahatsızlığı vardı, eklemleri romatizma olmaya yatkındı, üstüne üstlük bir de ağır çalışma temposu buna eklenince, Bizet’nin sağlığı asla düzelmeyecek biçimde kötüleşmekteydi. Belki de hayatının en güzel günleri sayılabilecek o günleri babasının Paris dışında satın aldığı yazlıkta geçirmeye başlamıştı. Burada komşuları olan Mme. La Contesse de Moreton de Chabrillian’la ateşli bir aşk yaşadı. Bu ilişki nasıl sonuçlandı bilmiyoruz, ama bilinen şu ki, bu ateşli ve ihtiraslı komşu, ilerde Bizet’yi dünyaya tanıtacak olan “CARMEN“ karakterinin oluşmasında büyük rol aynayacaktı.

Bizet aradığı aşkı 1867 yılında buldu. Eski müzik öğretmeninin 18 yaşındaki kızı Genevieve Halevy, genç Bizet’nin kalbini çalmıştı. Aşklarını büyük tutkularla yaşayan Bizet, genç kızın ailesini ikna etmek için oldukça uğraştı. Biraz olsun yumuşayan aile iki gencin nişanlanmasına izin verdi. Ama etrafında şansızlıklar dolaşan Bizet’yi kötü kader bir kez daha yıktı. Evlenmelerine 1 hafta kala Genevieve’in ailesi nişanı bozdu. Bizet bu olaydan hiç yılmadı ve isteğine 2 yıl sonra kavuştu. Genevieve’in ailesi sonunda evliliği kabul etti. Iki genç 3 Haziran 1869 yılında evlendiler.

Bizet girdiği yarışmalarda başarısız olmaktan ölesiye korkuyordu. 1868 yılında, Paris Dünya Sergisi için açılan müzik yarışmasına katıldığında sırf bu yüzden Gaston de Betsi takma adını kullandı.

Bizet ailesinin mutluluğu bu kez yeni bir darbe yedi. Bu ne bir yarışmada kaybetmenin, ne de seslendirilmeyen eserlerin üzüntüsüydü.... Darbe Prusya!dan gelmişti. O yıl patlak veren Fransa-Prusya savaşı yüzünden bütün sanatçılar birer ikişer Paris’i terk etmeye başlamışlardı. Bizet Paris’te kalarak Ulusal Muhafızlar’a katıldı ve savaşı tam ortasında yaşadı. Savaş bütün şiddeti ile sürerken, bir de kara kış bastırınca kentte yiyecek sıkıntısı çeklmeye başladı. İnsanlar açlık içinde kıvranıyorlardı. Bu sıkıntıları çekenler arasında Bizet ve karısı Genevieve de vardı. Öyle ki, yiyecekten umudu kesen çift artık yemek olarak fare avlıyorlardı.

Günler ilerledi ve Bizet çifti savaşın etkilerini biraz olsun hafifletmek için Bordeaux’ya doğru yola çıktılar. Ancak aşırı baskı ve olayların acımasız yüzü Genevieve’in ruhsal dengesini bozmuştu, hafızasında bulanıklaşmalar başlamıştı ve bir anda sinir krizleri geçiriyordu.

1871 yılında “Çocuk Oyunu“ adlı suiti tamamladı. Bizet operaları üzerinde dolaşan uğursuzluğu kırmaya çalışıyordu. 1872 yılında “Cemille / Djamilla“ operasını sahneye koydu. Başarısızlık onu yine yenmişti ve opera istenen ilgiyi görmedi. Soluk almadan sürdürdüğü çalışmaları sonucunda Alphons Daudet’nin oyunu için yazdığı “Arles’li Kız“ / “L’Arlesienne“ sahne müziği 1 Ekim 1872 yılında sahneye kondu. Başarısız eserlere yeni bir halka eklemenin dışında “Arles’li Kız“, Bizet’ye değişik bir başarı da kazandırdı. Bestesinden aldığı bölümlerle yeniden bestelediği süit 10 Kasım 1872 yılında çalındığında, beklenmedik bir başarı kazandı. Böylece Bizet’nin günümüzde en sevilen eserlerinden biri olan “L’Arlesienne Süitleri“ doğmuş oldu.

Bizet bu arada daha önce yazdığı eserleri gözden geçirmeye başlamıtı. Kimi operaları sahnelenmemiş, kimileri ise sahnelendikten kısa bir süre sonra gösterimden kaldırılmıştı. Yeniden düzenlediği “Don Rodrigue“ operasından oldukça ümitliydi, ama bu sefer operayı eleştirmenler değil, opera binasında çıkan yangın gösterimden kaldırmıştı.

1873 yılına küçük iniş çıkışlarla giren Bizet dönüşü olmayan noktaya hızla yaklaşıyordu. Hayatının iki yılında onu etkileyen iki olay vardı; biri üzerinde çalıştığı “CARMEN“ operası, ikincisi ise hasta olduğu dönemden bu yana hiç peşini bırakmayan kronik boğaz enfeksiyonu ve romatizma.

Ünlü yazar Prosper Mériméé’nin 1830 yılında İspanya’da yaptığı uzun inceleme gezisinin ardından 1845 yılında “Revue des Deux Mondes“ dergisinde yayınladığı “CARMEN“ romanı Bizet’yi derinden etkilemişti. Uzun zamandır aradığı eseri bulan Bizet, İspanya’yı hiç görmemiş olmasına rağmen, İberia folklörünü incelemeye başladı. Partisyonun yazılması bittikten sonra “Opera-Comique“ yetkililerine teslim eden besteci, konusu nedeniyle oldukça sert tepkiler aldı. Yöneticilerin tepkileri yetmiyormuş gibi, tamir edilen opera salonu yüzünden provalar yeterince iyi gitmiyordu. Sonunda tahmin edilenden çok sonra, 3 Mart 1875 yılında “CARMEN“in prömiyeri gerçekleşti. Ama dönemi için böylesine sert bir oyuna ne eleştirmenler, ne de halk hazırdı. Gelen eleştiriler hak etmediği kadar acımasızdı. Yine de Bizet’ye operanın temsilinden bir gün önce “Légion d’honneur“ün şovalye ödülü verildi. Almış olduğu bu nişan belki de onun muhteşem eseri Carmen’in hayatını kurtarıyor ve konu olarak tepkiler alan, gösteriler sırasında seyirci toplayamayan opera, yıl sonuna kadar gösterimde tutuluyordu.

Bu arada Bizet’nin sağlığı geri dönülecek noktayı çoktan geçmişti. Boğaz enfeksiyonu onu nefessiz bırakıyor, yazlıklarında kaldığı dönemde Seine Nehri’nde yüzmesi romatizmasını çılgına çeviriyordu. Bizet adeta intihar ediyordu, yaptığı akıl almaz hareket ve yoğun duygusal baskıya hasta olan kalbi daha fazla dayanamadı. Arka arkaya gelen iki kalp krizi sonucunda hayata gözlerini kapadığında tarih 6. evlilik yıldönümü ve 37 kez oynanacak olan CARMEN operasının 31. gösterim günü olan 3 Haziran 1875’di.

Hayatı küçük başarılarn sevinci ve başarısızlıkların büyük üzüntüsüyle geçen Bizet’ye kader son oyununu iş yapmaz denilen CARMEN operasının, ölümünden hemen sonra tüm dünya sahnelerinin vazgeçilmez operası olmasıyla bir kez daha oynamış oldu...

Georges BİZET   Bizet

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 364
Kayıt tarihi : 26/02/11

https://heryenden.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz